

Âdem İçre Adem
Emre BAŞ
Döv gönlü istiğfarla, aç ebvâb-ı mesdûde
Vur tevhid ile akla, kaç esbâb-ı mechûle
Zikr ile nefsi bula, al eczâ-i latife
Kalbi aşk ile sula, çık âlemleri keşfe
Tutar isen çık yola, bilme bura hurâfe
Bakma ne sağa sola, yapma zinhar felsefe
Ey acz kul olsan molla, hiçsin olmadın efe
Olmaz sadece lafla, takva edin vazife
Bazı bilinmeyen kelimeler:
Ebvâb-ı mesdûde: Kapalı kapılar.
Esbâb-ı meçhule: Bilinmeyen sebepler.
Eczâ-i latife: Hoş ve güzel parçalar.

Vuruldu Hükmüme Mühür
Muhammet Baran ASLAN
Müzmin bir sızısın ruhumun orta yerinde
Can veren bir baharım güzün pençelerinde
Lime lime edilmiş kararan uzuvlarım
Tutsaktır hürriyetim hasret mahzenlerinde
Olacak olan olur, ölecek olan ölür
Gün günü kovalar ve dize gelir her ömür
Ne kâdirim ne aciz; öyle muallâktayım
Gönlüm ki göz göz olur, zihnim ki elbet çürür
Sen de yaralarımdan izler topla göğsüne
Batsın yere bu hissin gelmişi de geçmişi de Sürünür gölgem dahi sanma ki ayaktayım Araſtayım, feleğin ezberinde
Az çoğalır, çok azalır; gün esirdir, hayal hür!
Zahir şu cesedimde, binler vesvese yürür
Ne ben muştu içreyim, ne müjde almaktayım Berbatım, biçareyim; vuruldu hükmüme mühür

Gökkubbe
Furkan İnce
Tohumun, döküldüğü ağaçtan haberi yok
Nerden çıktı bu yalancı bahar
Bir gül düşün ki toprağı zehir sanarak büyümüş
Koparılmayı kurtulmak zanneden bir kafa var
Hurafeler mesken tutmuşken her bir köşesini
Yığın yığın atık düşünceler akar
Batıdan İçi boş kalıplarla şişiriyorlar hevesini
Sahte güneş doğuyor bak karanlık bir mağaradan
Bir yol buldum sandı değerlerden öte
Özler yabancılaştı, ne zavallı haldir bu
Kaşımaya tırnak yok başındaki bite
Çünkü kuvvet ihraç oldu, kafalar ithal bize
Nereye dayanır bu eski çınarın kökleri
Nasıl uzanır şimdi bu yapay dallar, yapraklar
Özünü inkâr eden tomurcuklar medeni (!)
Yamalı bir duruşu, asalet sayar.
Arada bir bağ kalmayınca göklerle
Çatlayarak yıkıldı üstümüze bu kubbe
İşte insana fayda gelmez sırtındaki taştan
Malzemesi İslam'dan bir temel dökmeli
Kirli değer algılarını silip en baştan
Kimliğinin bilincinde nesil inşa etmeli
Nar Kırıldı Fakat
Nursemin Yelman
Siyah ve derin
Esrarlı ve kendinden emin dolunaylı gecelerde Sabahı beklerken eşlik ediyor bana kırmızı loş ışık Ve başkaldırıyor ıstıraba
Bir şeyler patlıyor içerimde
Çernobil'in izlerini görmen mümkün elbette
Çabaların çabasız kaldığı zamanda
Her şeye rağmen göze aldıklarım
Sarmaşık gibi sararken her bir tarafımı
Sahte gülümsemeler bile
Kanamaya yer arayan yarama merhem
Yangınıma buz gibi
Ruhumu tüketiyor Bölünmek yirmi beş parçaya.
Davacıyım savaşçısı olduğum bu gemiye.
Bir inatçı rüzgâr yüzünden savrulmak niye
Bu bencillik niye!
Kızıl karanlığın eşlikçisi
Devrimci ağaçlar
Devrilirken üzerime gürgen gürgen
Ne ben ait olduğum yerdeyim
Ne de kanatlı sürüngenler
Dik duruşun, sert bakışın arkasında
Sızlıyor anılar birer birer
Nar kırıldı fakat
Çıktı ortaya tüm hüner

Pişmanlık, bir kelimedir. İnsan da pişmanlığından,
Müstakil bir ev örecek kadar ustasıdır bu hayatın.
Doğru mu bilmiyorum
Öyle söyledi Fatma
Gerçi o vicdan azabının
Nöbet tutan bir bekçi olduğunu söylediğinde insan yarasında Ona o zaman da inanmamıştım ama
Küfrü, meşru şiir kabul eden babalara rağmen
Şiiri meşru küfür sayan evlerdeki sofrada
Somun yiyen çocukların ağızlarını dahi yokladım da kalbimle Aksini bulamadım, doğruymuş bu.
Farkına vardığımız şeyleri delilik sayarken sistem,
Ben karanlığa ihanet olur diye
Sana bakmamakla savaştım.
Ve Allah beni yüksek bir perdeden
Sivil bir çığlığın kollarına fısıldarken
Annem zaten her şeyin çokça farkındaydı.
Sonuçta ben bile hayatımın en iyi seyircisiyken
Onun bana attığı gollere karşı
Gardını alıp kalede bekleyen,
Benim için iyi bir kaleci olmakla meşgul olan da
Annemdi sadece.
Dedim ki o an içimden :
Benim adıma yapılan bir çağrı kurtarmış beni,
Ben fark etmeden.
Şimdi yaşamakla tanışınca benim için zaman,
Evlat ve su gibi bir neşterdir bağrımda.
Üstelik alışmak böyle bir şey olsa gerek fikriyle
Seni bir yazım yanlışı saydığımda hatrımda
O an inandım çocuğunu sütten kesen bir kadının
Mülk sahibinden ancak
Sadece bir kere on yıl eksik yazıldığına.
Sonra..
Her neyse ya.
Kelime, bir pişmanlıktır.
Çünkü köpekler ve insanlar konuşamaz.
Zaten bu cümle de bir köpek için kullanılmış
İlk ve son resmî dilidir tarihin, unutma.

Köpekler
ve İnsanlar
Sena Gürsoy

Çok Esaslı Meseleler-I
Birsen BALCI

Bir rüyadan kaçırdım kendimi
Karanlıktan cesaret toplayıp,
Bana korkmamayı öğretsin diye
Kucaklayıp durduğum bütün sırlarımı anlatıyordum, Beni dinlemedi.
Hayır, bunlar vida sıkılacak meseleler değil.
Sana bunlardan bahsetmek,
Bana bile esassız geliyor.
Sevgiden, şüpheden, saygıdan
Senden, güzden ve tanrıdan bağımsız
Korkumdan çıktığım bu yola,
Gerçek bir rüya görmeden
Her yanımdan patlayan ödümle
Buralardan nasıl geçeceğimi,
Nereden geçeceğimi,
Ne yapsam geçeceğimi,
Sevgiden, şüpheden, saygıdan,
Senden, güzden ve tanrıdan bağımsız
Anlatamadım.
Bunlar faydasız sözler!
Bunları sana korkunun varlığından,
Haberdar olduğumda yazmaya başladım.
Sana bütün bunlarla gelmek
Sevgiden, şüpheden, saygıdan,
Senden, güzden ve tanrıdan bağımsız değil.