

❝
Müslümanların yaşamış olduğu bu denli bir katliamın dünya çapında bu kadar uyanışa, bu kadar hidayete, insanların kendi yaşamlarını “ muhasebe etmesine ilk defa bu kadar net şahit oluyorum.
❝
alt yapısının sağlamlaşmasına sebep oluyor.
Şunu fark ettim ki çok bildiğimizi düşündüğümüz bazı şeyleri aslında bilmiyoruz. Filistin tarihine dair mesela ya da eylem nasıl yapılır, yahudi kimdir, bu adamların içimizdeki yeri ve varlığı nedir, İslam tarihinde biz onlarla ne gibi tecrübeler yaşadık.. pek net bilinmiyor.
Mesela soruyorum Hazreti İsa'nın babası kim, oğlu kim diye. İlahiyat okumuyorsa kişi, çalışma yapmıyorsa, şöyle bir durup düşünüyor. Bu gibi temel konularda dahi bilgi eksikliği o kadar yaygın ki, sonra diyoruz ki “Neden bazı şeyleri başaramıyoruz?” Dolayısıyla bu konuyla ilgili çok bilgi açıklığı var. Bu sebeple konuşmak da bir vazife; dinlemek, okumak ve yazmak da bir vazife. Konuşmak vazifemi yerine getireceğim bugün.
Hazreti Davud, Hazreti Süleyman, Hazreti İsa, Hazreti Musa gibi peygamberler Filistin çevresinde yaşadığına göre Kudüs'ü bu durumda kim inşa etmiş olur? Kudüs'ü müslümanlar inşa etmiş olur, Müslümanların eseri olmuş olur.
Peki bugün nasıl anlatılıyor bilmiyorum ama bize şöyle anlatılırdı: Hazreti Musa yahudilerin peygamberi ama biz de kabul ediyoruz. Hazreti İsa hristiyanların peygamberi ama biz de kabul ediyoruz. Düşünürler, mütefekkirler, şairler “üç semavi dinin başkenti Kudüs” diye bir cümle kuruyorlar ahalinin önünde.Öbür taraſtan Hazreti İbrahim, üç semavi dinin atası diye anlatılıyor. Biz böyle kendi içimizde konuşa konuşa aslında fark etmeden, yahudilerin tarih tezine ikna olmuş oluyoruz. Kimse itiraf etmiyor ama konuşurken lafın geldiği yer, bu tezin
Özellikle böyle kriz zamanlarında “Kudüs bizim neyimiz olur?” parantezini açarak başlamak istiyorum sözlerime. Bunu ilk sorduğumda “Çünkü ilk kıblemiz orada” cevabını alıyorum. Osmanlı perspektifinden bakan biri diyor ki “Osmanlı 401 yıl orayı yönetti” başka biri “Oradakilere çok büyük zulüm yapılıyor…” Evet, bunlar doğru. Fakat bunların da ötesinde bu toprakları bizimle ilişkilendiren ve bağlayan başka bir şey olabilir mi? Günün birinde İsrail işgali bittiğinde -ki başladığı gibi bitecektir biz görürüz görmeyiz o ayrı bir konu amagünün birinde oradan güzel haberler geldiğinde,
Kudüs, Mescidi Aksa, Gazze anıldığında aklımıza işgal değil de
yıkılmış, tahrip edilmiş veya çok uzakta olup gidemiyor olsak bile her daim gönülde, hatırda ve gündemimizde olmalı. Hafızayı her daim tazelemek gerekir. Tazelenmediği takdirde yol haritası oluşmuyor ve unutuyoruz işin mahiyetini. 7 Ekim'de başlayan Aksa Tufanı'yla birlikte Müslümanların yaşamış olduğu bu denli bir katliamın dünya çapında bu kadar uyanışa, bu kadar hidayete, insanların kendi yaşamlarını muhasebe etmesine ilk defa bu kadar net şahit oluyorum.
Bu yaşanılanlardan dolayı Fransa'da 15 bin kişinin Müslüman olduğu açıklandı örneğin. Bu sadece açıklanan rakam. İsrail'in kadiri mutlak bir gücünün olmadığı, kendi içlerinde dahi birbiriyle çekiştikleri aleladede görünüyor. Şayet havadan bombalama yapılmasaydı karadan Gazze'ye girmeleri mümkün olamazdı
Müslümanların huzur içinde yaşadığı bir belde geldiğinde, o zaman Mescidi Aksa yine aklımıza gelecek mi? Kudüs, Filistin şu an niye aklımıza geliyor mesela? Orada sadece zulüm olduğu için mi, Osmanlı orayı yönettiği için mi yoksa orası bir İslam beldesi olduğu için mi? Evet bu soruların hepsini kapsıyor fakat en önemlisi Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselâmın bir hadis-i şerifinde, ancak üç mescid için yol sıkıntılarına katlanılıp uzun yola çıkılabileceğini söyler.
Bunlar; Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram (Kabe) sonra da Beytü'l Makdis (Mescid-i Aksa)'tir. Bugün toplumumuza baktığımızda birinin dini duyarlılığı pek olmasa da hatta birtakım yasakları işleyen biri olsa da kültürel etkiyle birlikte Mekke-Medine anıldığında kalbi ısınabiliyor ama ne vakit üçüncü mescidimiz olan Mescidi Aksa konusu açılsa muhakkak bir ucu siyasete, bir ucu milliyetçiliğe, bir ucu kabilecilik ve bölgeciliğe dayandırılıyor. “Araplar için niçin mücadele ediliyor? Onlar bize şunu bunu yaptı.” gibi söylemlerle meselenin aslı dağılıyor.
Mesela Mekke için “Suudilerin şehri aman canım ne olursa olsun” gibi bir cümle kurulmuyor, aklı başında bir müslüman böyle bir cümle kuramaz zaten. Medine içinde böyle bir cümle duymadım. Hadis-i şeriſte buyrulduğu gibi üçüncü mescid olan Mescid-i Aksa için insanlar; çok rahat bir şekilde bunu polemiğe, tartışmaya konu edebiliyor ve siyasete meze yapabiliyor.
Mescid-i Aksa'nın mahiyetine baktığımızda aslında Peygamber Efendimiz'in, ashabının ve kıyamete kadar bizlere ait olan bir mekânın varlığını kavramış oluruz. Bu gibi kutsal yerler
ki bunu açıkça gördük.
Boykot meselesine gelecek olursak da ilk defa bu kadar yankı uyandırdı tüm dünyada. Zaten biz Müslümanlar olarak doğuştan gelen fıtrî özelliklerle her şeyi yiyip içemediğimiz, giyemediğimiz ve gidemediğimiz hatta herkesi sevemeyeceğimizi bir kere daha görmüş olduk. Kudüs ve bu kutsal toprakların tarihini, konumunu, önemini kavrayabilmek için yazı, makale, şiir ve tarih gibi kitapların çoğalması gerekiyor. Çocuklara Kudüs davasının aşılanması gerekiyor. Konuyu tümüyle ele aldığımızda kişi; alanında faaliyet gösterdiği iş, sanat ve mesleğinde en iyisini yapmak zorundadır. Eğer Fatih ve Selahaddin Eyyubi gibi biri olmak istiyorsa bu konuda yılmaması, umudunu kaybetmemesi gerekiyor.
