
yargının ardından dördüncü güç olarak kabul edildi. Medya bu üç gücün etkisini bir anda bitirme veya meşru kılma görevini üstlendi en başta. Medyaya konu olan bir siyasetçi kamuoyunda bilinir, devlet televizyonlarında boy gösteren bir sanatçı kendisini meşru kılar. Medya; kendini sunma, ideolojini doğrulama, sistemi devam ettirebilmen için elindeki en büyük güçtür. Bu yüzden de ilk başlarda “halkın dördüncü gücü” iken zamanla sermayenin, iktidarların ve de kapitalizmin dördüncü gücüne dönüşmüştür. Bu dönüşme ilk başta dediğimiz yasama-yürütme-yargı zaten kapitalizm etkisinde oluşundan ötürü medyayı da bir dönüştürme aracına dönüştürmüştür.
Medya dördüncü güç olma özelliğini neye borçlu?
Aslında cazibesine. İnsanları şöhret edebilme özelliğine ve az önce dediğim gibi meşrulaştırma gibi bir fonksiyona oluşuna. Bir insan siyasete girmek isteyebilir. Çok güzel projeleri de vardır, hayallerini yapmak için gerekli imkanlara da sahiptir. Bağımsız aday olacaktır bir de. Yeter mi? Yetmez. İnsanların onu tanıması gerekir. Diyelim ki bunun için de reklamları ve medyayı kullanmak isteyecek. Peki, reklam medya endüstrisi “buyur gel” mi diyecek yoksa ilk önce bütçe yahut kendi sahiplik ilişkilerinin süzgecinden mi geçirecekler? Ayrıca araştırmalara göre insanlar tekrarlanan şeylere, zamanla yanlış oldukları söylense dahi, inanmaya devam ediyor.
Salih Yüzgenç ile ilk sayımızın Medya Meydanı köşesi için seçtiğimiz “Dördüncü Güç: Medya” konusunu masaya yatırarak, yasama-yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olmanın koltuğuna taht kuran medyanın neliği üzerine konuştuk.
Salih Yüzgenç kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Sorması kolay, cevaplaması düşündüren bir şey “kendimden bahsetmek..”. Daha önce birçok isme ben de bunu sormuşumdur. Ne zaman kendimden bahsedilmem istense hem bu aklıma gelir hem de “Acaba hangi Salih'ten bahsedeyim?” diye düşünürüm.
Geleceği,
Altıncı Güç:
“Beceriler”
Belirleyecek!
Sena GÜRSOY
İnsanız; görünen ve de görünmeyen taraflarımız, duygularımız ve dışarıdan bilinen hallerimiz var. Ben sanırım dışarıdan bakıldığında nasılsam, içerimde de öyleyim. Bu hâl cevabım olsun.
Evliyim, 1 kızım var. Reklam ve medya sektöründe çalışıyorum. İkisi birbirine destek veren, besleyen ama bambaşka sektörler. Bu iki sektörün işçisiyim. Böyle anlatınca detaya girecek olursam kendimi övmeye başlayacağım gibi hissediyorum. İnsanlar, tanıyanlar, görenler bilsinler yeter. Medya zengin ve toplum üzerinde etkili bir alan. Reklam ise aynı medya gibi. Hem yatayda çok farklı cepheleri olan (tabela reklamları, kebapçı broşürleri dahil) hem de canlılık gerektiren bir sektör. Güncel ve gündemden haberdar olmak zorundasınız. Bu zor mu? Zor. Eğlenceli mi? Eğlenceli. İnsanlara fayda sağlayabiliyor mu? En az zararı kadar. Böyle bir şeyler yapıyorum işte.
Medyanın dördüncü güç olması ne anlam ifade ediyor ve bundan ne anlamalıyız?
Bu röportaj ve bu dergi dahil, tüm okuma-araştırma-ilgi ve beklentilerimizden anlayabiliriz. Esasında medya; televizyonun da ortaya çıkmasıyla demokratik süreçlerde topluma fayda sağlayan bir dördüncü güç olarak ortaya çıkmış, daha doğrusu adlandırılmıştı. Zamanla gelişen, dönüşen devlet yönetimleri; yasama, yürütme ve yargı sistemlerini ortaya çıkarmıştır. Şimdi diyelim ki medya bu işin neresinde? Medya hep vardı ama ikinci dünya savaşından sonra televizyonun yayılmasıyla güç kazandı ve yasama, yürütme ve

Dediğim gibi geleneksel medya bu konuda konumu itibariyle daha tutarlı. Bu yüzden çatışma/zıtlık gibi durumlar avantajlar yahut dezavantajlar olarak açıklanabilir.
Devletin sosyal medyaya erişim yasağı getirmesi, 'medyanın yalnızca izin verildiği müddetçe güç olabileceği' anlamına mı geliyor?
Burada keyfe keder bir durumdan bahsedemeyiz. Kanunlar var, sosyal medya üzerine şekillenen yasalar olduğunu ve devletin ilgili kurumlarının bu anlamda vaziyet aldığını görüyoruz. Bu soruyu soran size soralım: Hakkınızda gayri ahlaki paylaşım yapan sayfalar/siteler var ve şikâyetçi oluyorsunuz. Muhatap kim? Sosyal medya mecraları bu konuda olabildiğine sınırsız özgüvenli, karışmıyor.
Devlet burada devreye girip “Benim vatandaşımın özlük, kişisel ve manevi haklarına müdahale ettirmem” diyebilmeli. Dünyadaki neredeyse her ülkede var olan bu durum, nedense Türkiye'de gündeme gelince mesele oldu. Ha, kötüye kullanılır mı, aksi olur mu, ayrı mesele. Medya tabii ki güçtür ve devletler de kendi medyasını oluşturuyor. Bunun olmadığı hiçbir yer yok. Hatta bazı demokratik dediğimiz ülkelerde ülkemizdekinin çeyreği kadar özel yayıncılık yapan medya kuruluşu yoktur. Bu mesele çetrefilli, nereden baktığımıza bağlı.
Şunu unutmayalım: Kanunlar önünde herkes eşit olmalıdır; gazeteci de sosyal medya fenomenleri de. Bu anlamdaki eksiklikler varsa bence bunları gündeme almalıyız.
Medya öyle bir etkiye sahip ki güçlü bir medya mecranız varsa zaten iktidar da sizsiniz zengin de sizsiniz demektir. Apolete gerek yok.
Bu gücün bize tanıdığı hangi alanı doğru değerlendirirsek medyayı bilinçli bir şekilde kullanmış oluruz?
Medya bir araç en nihayetinde. Kitleleri bilgilendirme; yol gösterme ve bazen de yönetme amaçlı. Belki de son zamanlarda en temel vasfı yönetmek oldu. Burada “araç mesajdır” (medium is the message) kavramından bahsetmek lazım. Marshall McLuhan tarafından 1964 yılında kullanılan bu ifade medyanın; yani araç olarak kullandığımız mecranın, mesajın ta kendisi olduğunu ifade etmektedir. Yani bir mesajı paylaşıldığı mecra şekillendirir; sınırları yahut zenginleştirir, yahut sansürler vesaire. Bu anlamda medya sadece kullanıcılar yönünden değil, teknik olarak da tarafsız bir durumda değildir diyebiliriz.
Hâl böyle iken medyayı bilinçli şekilde tüketmek ya da kullanmak diyelim gerçekten de bir müktesebat gerektiriyor. Medyadan kaçamayız, kaçmamamız da lazım. Bunun doğrusu şöyledir diyemem, sonuçta bilim insanları çok daha nitelikli bilgiler veriyor. Ama pratikte açık olan şey; bir medya okuryazarı olmaktan başlayarak, yakın tarih okuması yapmalı ve medya araçlarını içerik yönünden analiz etmeliyiz.
Mesela X'te gündem olan bir şey neden Instagram'da gündem olmuyor? Ya da televizyonlar artık izlenmiyor diyoruz ama tüm araştırmalar son birkaç yılın en güvenilir insanlarını televizyon programcıları olduğunu gösteriyor. İnsanlar ekrandakine mi güveniyor ekrana mı güveniyor? Evimizdeki asli
eşyalardan birine dönüşen televizyona çıkan biri bizim için güvenilir hâle de geliyor sanırım.
Medya bir araç ve kullanıcısının niyetine göre kullanımı da değişecektir. Buraya düşen her bilgi ister doğru ister yalan olsun tekrar tekrar üretilebilecektir.
Yaşadığımız çağa ne deniyor? “Enformasyon çağı.” Yani bilgi çağındayız. İnsanlık tarihi boyunca üretilen bilginin belki misliyle fazlasını son 5-10 yılda ürettik. Şu röportaj, dergi, hepsi bilgi. Hep akış var. Bu anlamda ticari amaç başta olmak üzere bilgiyi saptırabiliriz, para kazanabiliriz. Bunu yapanlar var. Haddi zatında medyadaki her mesaj bir şekilde kurgudan oluşur. Bu da bize medyanın bir silah/güç olduğu gibi yorumlarda buluşturur. Korkmaya gerek yok ama uyumamak lazım.
Haberlerin medya üzerinden daha fazla yankı bulması geleneksel haberciliği nasıl etkiledi? Dijital habercilik ve gazetecilik arasında bir çatışmadan bahsedilebilir miyiz?
Çatışma demeyelim ancak tabii ki farklılıkları var. Geleneksel medya dediğimiz araçlar olaylar karşısında tabî olarak daha geç mevzi alıyor. Bu, yeni medya adını verdiğimiz internet medyasının dijital medya-haberciliğin gerisinde kalıyor gibi gözükebilir. Ama şu da var: Olaylar daha demlenerek, meseleler netliğe kavuşarak ve derinlemesine işlenerek ele alınabiliyor.
Özellikle de 3 aylık çıktığını düşündüğümüz dergilerdeki haberlerde. Ben bu sebeple dergi haberciliğini çok önemserim; daima demlenmiş, özümsenmiş, netleşmiş olarak karşımıza çıkar/çıkmalıdır. İnternet medyası bize hızlı haber verse de neredeyse 10 haberden 2-3'ünün yanlış olma ihtimaliyle karşı karşıyayız.
haberler alır” düşüncesinde oluşan bir yorum. Zira gerçek o ki insanlar dinlerden beslenmek yerine medya mecralarından beslenmeyi tercih ediyorlar; bunu görüyoruz. Ne konuştuğumuz ne yediğimiz, nasıl giyindiğimiz medyada, sinemada, reklamlarda tayin ediliyor. Kastedilen bu. Yoksa asla “Modern olmak için dinin yerini haberlere/medyaya bırakmalıyız” gibi bir durum olduğunu söyleyemeyiz.
Medya gücünün toplumsal algı yönetimindeki rolü nedir?
Medya güçtür, dördüncü, birinci, üçüncü… kaçınca dersek öyle bir güçtür. Ama korkulacak bir şey de yoktur. Bu gücü kontrol edecek de insandır; insan da yaratılış gayesinin farkında olduğu müddetçe korkulacak bir varlık değildir. İşin özü biz iyi insanlar olursak; medya da iyi olur, toplum da iyi olur, geleceğimiz de sonumuz da.
Son olarak beşinci güce karar verme yetkisi sizde olsa bu ne olurdu?
Bazı değerlendirmelerde zaten “beşinci güç” nitelendirmesinin “internet” için yapıldığını görüyoruz. Yani medyadan sonra beşinci gücümüz de oluşturulmuş gibi. Biz altıncı güç diyelim ve “beceri” diyelim.
Gelecek becerilerin zamanı olacak diye düşünenlerdenim. Hangi alanda olursa olsun bir becerisi olan, özelliği bulunan “güç” oluşturacak. Kitleden kurtulup spesifik bir alanda uzman olan her ne alan, iş, sektör varsa otorite oluşturacak.
Beklemeyip beraberce görelim inşallah akıbeti.
Medya gücünü ne yaparsak veya yapmazsak zararlı bir hale getirmiş oluruz?
Öncelikle korkmamak gerekir. Amerika için hep bir paranoya halinde takındığımız bir gerçek. Ya da güncel Gazze meselemiz üzerinden, İsrail için… Yıllardır Filistin üzerindeki haksız iddiaları ile binlerce kardeşimizi katleden İsrail sanki öylesine güçlüymüş ve her şeyi kontrol altında tutuyormuş ki, bizim medyada yahut sokaklarda yaptığımız eylemler asla tesir etmiyormuş. Bal gibi de ediyor aslında. Buna post truth, yani gerçeklik ötesi diyorlar. Duyguları kullanıyorlar. İsrail bunu medyada yapıyor. Kendisini mağdur göstermeyi çok iyi beceriyor; güçlü ajanslar, haber siteleri kontrolünde, evet. Ama daha büyük kitleler, insanlar da biziz. Sistematik bir nefret onlara zarar veriyor ve güç kaybediliyor. Bunu görüyoruz.
Amerikan filmleri izlemekten “süper güç ülkeler” zokasını
yedirdiler bize. Elimizdeki sosyal medya gücünü; her birimizin birer medyacı olarak dünyaya içerik üretebileceğini unutmamalıyız. Korkmazsak ve özgün davranırsak muhakkak öncelikle kendimize, sonra da bir derdimiz varsa başkalarına faydalı olabiliriz. Zarar dediğimiz mevzu göreceli olarak bizim ne yapmadığımıza göre değişecektir.
Hegel'in ifadesiyle “Modern toplumlarda dinin yerini haberler alır” demiştiniz bize verdiğiniz dergicilik atölyesinde. Bunu, medyanın haddini aşması olarak değerlendirebilir miyiz?
Bunu yapan medya değil; dedim ya medya araç. Ama bu araç mesajın ta kendisi de olabilir. Burada kaynak-mesaj-alıcı ilişkisine giriyoruz. İletişim zinciri yani. Kaynak ne diyor, mesaj ne içeriyor, alıcı ne anlıyor. Bu her şeyle ilgilidir; yaşadığımız çağ, kullanılan dil, hepsi etkiler. Bu da Hegel'in ifadesiyle, “Modern toplumlarda dinin yerini
