

Keşke yaşlıları daha fazla konuştursaymışım, dinleseymişim. Çünkü hayat tecrübesi ayrı bir şey.
❝
❝
“yaşlılık” dedik. Peki o zaman yaşlı kişinin taşıması gereken özellikler ve roller nelerdir? Yaşlı bir insanın nasıl davranması lazım? Bunlar işte biraz bizim yaşadığımız hayata göre, bize sunulan birtakım alternatiflere göre ya da daha Türkçesi “yaşam felsefesine” göre değişen şeyler. Yani neredeyse yaşlı olmak suçmuş ve genç görünmek zorundaymışız gibi davranılıyor. “Genç gibi görünmeye çalışacaksınız” deniyor bize. Bunun için ne yapacaksınız? Bir takım kozmetik ürünlerini kullanacaksınız. Kılığınızı, kıyafetinizi vs. ona göre ayarlayacaksınız,
Sakarya Üniversitesi öğretim üyelerinden Din Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Abdullah İnce ile "Değer ile Sorun Arasında Türkiye'de Yaşlılarla İlgili Toplumsal Değer Yargıları” isimli makalesi hakkında konuştuk.
Bir çalışmanızda “Yaşlanma ve yaşlılık olgusu, yaşlıların içinde yaşadıkları toplumla ilgilidir. Toplumsal güçler bu olgunun tanımlanmasında etkin rol oynarlar” yazıyordu. Toplumsal güçten kastınız nedir ve toplumsal güçlerin yaşlılığı tanımlamasındaki amaç ve çıkarları nelerdir?
Yaşlılık dediğimiz şey aslında döneme ve kültüre göre farklı algılanan bir şey.
Şöyle düşünün: 1689 yılında bir istatistik tutuluyor ve o istatistikte 20 kişiden sadece bir tanesi 60 yaşına ulaşabiliyor. 1980 yılına geldiğimizde ise doğan 20 kişiden sadece bir tanesi 60 yaşına ulaşamıyor. İnsanların ömür algısı değişiyor. Bu da kişinin hayata bakış açısını ve olaylara bakış açısını değiştiriyor. Ama bir de bunun algılanma biçimi var. Yani bu toplumsal güçler belki biraz orada devreye giriyor.
Bugün, yaşlılık nasıl bir şey? Şimdi yaşlılığı biz neye göre tanımlayacağız? İnsanın kronolojik açıdan 60 veya 65 yaşından sonraki dönemine biz
Eğitim psikolojisi dersinden hatırlıyorum. Gelişimin tanımını yaparken hocamız yaşlılığın da bir gelişim olduğunu ama geriye gelişim olduğunu söylemişti. Şimdi gençlerin ömürlerinin sonunda yaşayacakları bu geriye gelişim sürecini de göz önünde bulundurursak, genç yaşlı kuşak çatışmasını nasıl en aza indirebiliriz?
Geriye doğru gelişim ifadesi muhtemelen bedensel yetiler açısından kullanılmıştır. Şöyle ki bir çocuk doğduğunda yardıma muhtaç haldedir. Daha sonra eli, kolu, ayağı, aklı, yüzü vs. gelişir ve gençlikle birlikte enerjisi de yükselir. Gücü kuvveti yüksek olur. Bir taraſtan muhakeme yeteneği gelişir, yetişkinlikte bu daha ileri seviyede gelişir ama yaşlılıkla birlikte bedensel birtakım özellikler kaybedilmeye başlanır, enerji daha düşük olur, hastalıklarla mücadele edilir. Muhtemelen o geriye doğru gelişim bedensel gelişim ile ilgilidir.
Yaşlılarda ortaya çıkan bu durum kuşak çatışmasına nasıl yansır?
Kuşak çatışmasının nedenleri iki farklı kuşağın birbirini anlamaması ve aynı dili konuşmamasıdır. Tabii bu şu an diğer çağlara göre daha fazla gözlemlediğimiz bir şey. Bunun da sebebi; bilgi kaynaklarının hızlı değişmesi, yeni bilgi kaynakları ve dilin değişimidir. Gelişim psikolojisi kitaplarında eskiden, kuşaklar 20 yıllık dönemler olarak tanımlanırdı. Çünkü her 20 yılda yeni bir nesil gelirdi. Ama bugün artık gelişim psikolojisi kitaplarında kuşak çatışması dediğimiz şey 4-5 yıla indiriliyor.
tasarlayacaksınız. Burada işte o toplumsal güç dediğimiz şey yani en tepede belki işte materyalist veya kapitalist sistem vardır, onlar olabilir. Ama aşağıya doğru indiğimizde o materyalist sistemin değerlerini bize aktaran medya, efendim işte birtakım sektörler, aslında bir gencin nasıl davranması gerektiğini, bir yaşlının nasıl olması ve davranması gerektiğini, toplumsal hayatta nasıl hareket etmesi gerektiğini bile belirleyebiliyor. Yaşlılık dediğiniz şeyi kimse üzerine almak istemiyor, kabullenmek istemiyor. Çünkü belli bir bakış açısına göre yaşlı olmak, yaşlı görünmek istenmeyen bir durum.
Modern bakış açısı; yaşlının aktif yaşamdan çekildiğini ve yaşlanmanın modernleşmesi kuramı gereğince, toplumların modernleştikçe yaşlıların statüsünün değiştiğini varsayar ve yaşlılara geri planda oldukları bir misyon yükler. Bunun modernleşme ile bağlantısı nedir?
Şifahi kültürün egemen olduğu toplumda yaşlılar bilgi kaynağıydı. O yüzden yaşlılık, bilgelik ile eş değer kabul ediliyordu. Onların tecrübeleri önemseniyordu. Yaşlılar bilgi kaynağı oldukları kadar, görgü kaynağıydılar ve bilgeliğin temsilcisiydiler. Bu onlara otorite de sağlıyordu aslında. Ama modern zamana geldiğimizde bilgi kaynakları da değişti. Tarihte böyle bir şey yaşanmış mıdır bilmem ama ilk defa yeni nesiller eski nesillerin öğretmeni gibi bir rol içerisindeler. Bilginin kaynağının değişmesi, aslında otoriteyi de değiştirdi. Bu sefer yaşlı artık o bilge rolünü, otoritenin temsilciliğini kaybetti. Bu sebeple modern yaşam hakkındaki algımız, insan hakkındaki algımız, hayatta neyin önemli olup neyin önemli olmadığı konusundaki algımız, yaşlıların toplumsal statüsünü de belirlemiş oldu. Teknolojik gelişmeyle bilginin otoritesinin değişmesi,
yaşlıların durumunu zorlaştırmıştır. Çünkü geleneksel toplumda yaşlıların elinde olan bilgi, modern dönemde gençlerin eline geçmiş, bunda ana faktör muhakkak teknoloji olmuştur. Çünkü internet bilgiye erişim konusunda neredeyse tüm sınırları kaldırmıştır.
Doğu ve Batı toplumlarını mukayese ettiğinizde, bu coğrafyaların yaşlılara karşı saygı kültürünü nasıl değerlendirirsiniz?
Bizim bir düşünüş biçimimiz var. Doğu toplumu mu deriz, İslam toplumu mu deriz bu isimler değişebilir tabi. Her bir toplumun kültürü yüzyıllar boyunca ilmek ilmek işlenerek ortaya çıkmıştır. Mesele sadece yaşlıya değil insana değer verip vermeme ile de alakalı aslında. Aileye nasıl baktığımız ile de alakalı. Dinimizin oluşturduğu bir kültür var. Yaşlıyı Allah'ın rahmetinin bir eseri olarak görüyor, anne babaya öf bile demeyin diyor Kur'an'da. Bunların önemli olduğunu söylüyor ve ister istemez bu bir düşünüş biçimi, davranış biçimi üretiyor. Batı toplumu ile karşılaştıracak olursak; batı toplumunda insanın değeri, kazancı ile ölçülüyor. Materyalizm temelli bir iletişim algısı var. Bu aslında anne babanın çocuğa bakışını belirleyen de bir unsur. Çocuğun da anne babaya bakışını belirleyen bir şey. Diğer taraſtan aile değerleri bütüncül olarak yıprandığı için, aile kültürümüz de zayıflıyor. Hazcı ve maddeci kültür yanından bahsettiğimiz batı kültürü içinse, ne kadar tüketirsen o kadar değerlisin ve tüketebilmek için kazancının da yüksek olması lazım. Emeklilik ile birlikte yaşlıların gelirlerin düşmesi, bedensel olarak güçten düşmeleri, gücün hâkim olduğu bir toplumda ister istemez güçten düşen bir insanın değersiz bir konuma düşmesine sebep oluyor.
Bak mesela soruya başlarken koyduğun ihtirazî kayıt aslında bizim toplumda en başta sorduğun sorunun cevabını gösteriyor. Yani şöyle bir algı var “Sen yaşlısın” dediğinde alınabilirim. Hayır, aslında yaşlılığı bir lütuf olarak da görmek lazım. Mesela ben doktora tezimi çalışırken biri bana demişti ki “Ben ibadet ederken 70-80 yaşında olmak isterim, o yaşa kadar ulaşmak isterim” veya “Bana insanlar yaşlısın dediğinde çok hoşuma gidiyor” falan... Çünkü yaşlılık bir taraſtan baktığında kemâl göstergesidir, olgunluk göstergesidir. Hatta “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse” derler. Yani aslında ihtiyacımız olan şey yaşlıların tecrübesi ile gençlerin enerjisini birleştirmektir. Böylelikle daha hızlı yol alırız. Gençlikten kaynaklı olsa gerek bir şeylere çabuk kızarız, çabuk sinirleniriz. Belki onlardan kaynaklı farkında olmadan keşke yapmasaydım dediğim şeyler olmuştur ama keşke yapmasaydım dediğim beni ezim ezim ezen belirli bir şey hiç hatırlamıyorum Elhamdülillah. Mesela ben Sivas'tan memleketimden dönerken bilerek güzergah dışına çıkıp kıyılarda köşelerde kalmış köylere uğramaya çalışırım. Oturup yaşlılarla sohbet ederim. Genelde yaşlılarla iyi anlaşırım ama yaşlı teyzelerle, ninelerle daha iyi anlaşabiliyorum ve sohbet edebiliyorum. Çünkü daha çok şey anlatıyorlar ve konuşmayı seviyorlar. Bunu söyleyebilirim tavsiye olarak. Keşke yaşlıları daha fazla konuştursaymışım, dinleseymişim. Çünkü hayat tecrübesi ayrı bir şey.
Aralarında 5 yaş olan iki kardeş aynı dili konuşamıyor ne yazık ki. Bu hayatın hızlı ve bilgi kaynaklarının hızlı değişmesi ile alakalı. Kuşak çatışmasını besleyen şeyler bunlar.
Kuşak çatışmasını nasıl gideririz peki?
Öncelikle bunun farkında olarak. Bir problemi çözmenin birinci adımı, o problemi anlamaktır. Çünkü hakkında fikir sahibi olmadığınız bir probleme çözüm de öneremezsiniz. Öncelikle bunun farkında olmalıyız. Bazı ülkelerde huzurevlerinin içerisinde tabiki denetimi yapılmak kaydıyla anaokulu açılıyor. Böylelikle yaşlıların ve çocukların birbirleri ile iletişim içersinde olması sağlanıyor. 55. Tübitak Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri İstanbul Asya Bölge Yarışmasında dereceye giren öğrencilerin projelerini incelemiştik. Orada da bu bağlamda bir proje vardı. Proje adı “Nesiller Arası Etkileşim Uygulamalarının Lise Öğrencilerinin Yaşlı Ayrımcılığına Yönelik Tutumu ve Etkisi” idi. Orada gençlerin huzur evlerinde gözlemledikleri ve deneyimledikleri şeyleri deſtere yazıp sergilediklerini gördük. Projede yer alan bir gencin deneyimini yazdığı deſterde “Konuşurken çok samimiydik ve bu benim çok hoşuma gitti. O ana kadarki tüm önyargılarım yıkıldı” şeklinde bir cümle vardı.
Sizce gençler ile yaşlılar arasındaki bu setlerin ve önyargıların temelinde yaşlıların gençlere karşı kullandığı üslup ve yaklaşım nasıl bir yer tutuyor?
Bu projede çok doğru yapmışlar gençler. Hakkında bilgi sahibi olmadıkları bir kesimle vakit geçirince aslında sahip olduğu yaşlıların fikrin ne kadar yanlış olduğunu fark etmişler. Yaşlıların gençlere karşı kullandığı üslup
etkilidir bunu kabul etmek lazım. Hayatta hiçbir şey tek taraflı değildir. Mesela arkadaşınızın size nasıl davranacağını siz belirlersiniz yani onunla argo bir şekilde konuşursanız eğer onda da o potansiyel varsa sizinle argo konuşabileceğini düşünür. Onunla ciddi şeyler konuşursanız ve kararlı bir şekilde devam ettirirseniz size karşı davranışını ona göre ayarlar. Yaşlılar da böyledir.
Bu iletişimde bir kuraldır, karşınızdakinin davranışını biraz da siz belirlersiniz. Bu yüzden yaşlıların tutumu da gençlerle iletişim konusunda önemlidir. Yani mesele çiſt taraflıdır.
O halde son sorumu sorayım. Size yaşlısınız demek istemiyorum ama gençliğinize dönüp baktığınızda 'keşke yapmasaydım' dediğiniz bir şey oldu mu?
