

Öğrencilerime de hep söylerim. Enerji bir rızıktır. Batarya da bu rızkın bir parçasıdır.
❝
❝
Bataryaların nasıl bir fayda sağladığından biraz bahseder misiniz?
Şöyle ki batarya enerji demektir. Enerji demektir ama enerjinin yoktan üretilmesi değil, var olan enerji kaynaklarından alınıp depolanması ve bir yerde tutulmasıdır. Ben enerjiyi öğrencilerime anlatırken aslında enerjinin de bir rızık olduğunu söyleyen birisiyim. Dolayısıyla fosil kaynaklar tükeniyor; mazot,
Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hatem Akbulut ile ilk sayımızın Teknotopya köşesi için “Gelişen Teknoloji Işığında Batarya Üretimi” konusunu ele aldık. Teknolojinin daha ne kadar ilerleyebileceğini gözler önüne seren projelerin ve faaliyetlerin idrakinde bir gençlik için çalışmalıyız.
Hatem Akbulut kimdir? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Van doğumluyum. Ortaokul ve liseyi Van'da tamamladım. 1982 yılında Sakarya Mühendislik Fakültesini kazandım. O zaman
burası İstanbul Teknik Üniversitesine bağlı bir fakülteydi. Yüksek lisans ve doktoramı İstanbul Teknik Üniversitesinde yaptım. Burada 1987 yılının ortasında araştırma görevlisi olarak göreve başladım. Doktorayı tamamladıktan sonra 1995 yılında yardımcı doçent oldum ve yurt dışına çıktım. Bir süre Amerika'da çalışmalar yaptım. Orada farkında olmadan beni pillerle çalıştırdıklarını anladım. Farkında olmadan diyorum çünkü Amerika'nın stilidir; genelde birçok kişi hatta özellikle yabancılar, hangi teknolojik konuyla çalıştıklarını bilmezler.
kişilerdi yahut da vatan hainiydiler. İkisi arasındaki değerlendirmeyi insanlar kendileri yapsın. Benim bir fikrim var da ben şimdi onu söylemeyeyim. Şu anda öyle bir aşamaya geldik ki bırakın Türkiye'yi, Avrupa ve Amerika bile Uzak Doğudan destek almadan batarya yatırımına gidemez. Bir şirket buradan kalkıp kolay kolay “Ben hiç bir şekilde dışarıya bağımlı olmadan şu bataryayı üreteceğim, Çin'e, Japonya'ya, Kore'ye bağımlı olmadan batarya fabrikası kuracağım.” derse büyük bir ihtimalle başaramaz. Türkiye kesinlikle başaramaz, Avrupa da büyük bir ihtimalle başaramaz diyorum.
Türkiye kimden destek aldı peki?
Nasıl yapılıyor? Mesela bütün otomobil şirketleri Tesla, BMW, Opel, Renault, Fiat vs. hepsi batarya üretimiyle alakalı Uzak Doğu şirketleriyle ortaklaşa yatırım yapıyor. Bizim TOGG da şimdi Farasis şirketiyle yaptı bu anlaşmayı, bu mantık doğrudur. Zamanında biz kendi Farasis'imizi yapmadığımız için şimdi TOGG da Farasis ile ortaklığa gidiyor. Tek başına giderse ne olur, bir şey yapamaz. Çünkü ham maddesi yok. Uzak Doğu tüm Dünya'nın ham madde kaynaklarına hâkim.
Bataryanın ham maddesi nedir?
Bataryanın ham maddesi; nadir toprak elementleri, değerli elementler, lityum, nikel, kobalt ve ona benzer bir sürü elementtir. Tüm bu kaynaklara Uzak Doğu ülkeleri hakim, kendi topraklarında
benzin.. bunlar azalıyor. 140 yıl ömrü var deniyor bu tür kaynaklar için. Batarya; enerjiyi depolayıp kullandırtan, bu kullandırma sırasında da etrafa bir karbondioksit emisyonu yaymayan araçlardır. Dünya farkı enerji kaynaklarını araştırıyor. Zamanla eşleştirdiğinde sürekli rüzgar yok, her zaman güneş yok, her zaman jeotermal yok, her zaman hidroelektrikten de yok. Su da yok her zaman. Her zaman dalga da yok, her zaman git-gel de yok. Dolayısıyla ne hedefliyor, çok farklı enerji kaynaklarını kullanıp bu enerjiyi lazım olduğunda kullanmayı hedefliyor birincisi bu. İkinci olarak karbondioksit oranını azaltmaya çalışıyor. Böyle olunca da bataryalar enerjiyi depolayıp istediğin zaman kullanmaya imkan veren cihazlar olduğu için de büyük öneme sahip olmuş oluyor. Kapasiteleri şu an da insanın ihtiyaçlarına yüzde yüz cevap veremiyor. Ama yeni bataryalar geliştirilecektir, var olan batarya türleri geliştiriliyor, daha da ileri götürecek. İlerde muhtemelen çok çok daha fazla yere ulaşacak. Mesela Avrupa'da 2040 yılından sonra tüm otomobiller elektrikli olacak. Devletler de bunu kabul etmiş durumda.
O halde aslında batarya bize zamandan bağımsız bir güç kaynağı sunuyor diyebiliriz. Peki bataryalarla ilgili yaptığınız projelerde maddi bir sıkıntı yaşadınız mı?
Bunun ihracatı yapıldığı takdirde ülkeye katkısı nedir? Sadece bataryalar da değil her alanda maddi sıkıntı var. Avrupa Birliği de dahil bütün ülkelerde, bütün dünyada vardır bu sorun fakat Türkiye'de üst düzeydedir. Maddi sıkıntı; hem projeyi yaparken personel ücretleri bakımından, hem de satın alınması istenen ham madde, cihazlar bakımından mevcut. Bir de üniversitelerin araştırma alt yapısının yetersizliği nedeniyle bir sıkıntı var. Mesela ben bir sivil toplum örgütünün ödül töreninde katılımcıydım davet etmişlerdi beni.
Aziz Sancar'a da onur ödülü verdiler. O da bir video konuşması yollamıştı. Orada şöyle bir şey dedi: “20. yüzyılın olanaklarıyla 21. yüzyılın bilimi yapılmaz”. Aziz Sancar'ın ifadesidir bu. Türkiye'de ARGE'ye ayrılan kaynaklarımız oldukça sınırlı. Karşılaştırdığımız zaman son yirmi yılda çok gelişti Türkiye, maddi olanak arttı fakat ne kadar arttı? Yüzde bir buçuklara çıktı devletin ARGE için ayırdığı pay. Bu anlamda dünyanın çok gerisinde. Yetişen eleman açısından da sıkıntılar var. Her şeyin eğitiminin ilkokula dayandığı gibi bataryanın geliştirilmesinin de ilkokula dayandırılması gerekiyor. Çin gibi Uzak Doğu ülkeleri bunu yapıyor.
Aslında batarya, enerji konusunda dışa bağımlılığı azaltmayı hedefleyen bir icat. Ancak bazı gelişmeler takdir edilemediği veya desteklenemediği sürece hezimete uğramaya mahkum olabiliyor. Devrim arabalarına yapıldığı gibi. Batarya fabrikasının da böyle bir sonunun olabileceğini düşündüğünüz oldu mu?
Batarya yatırımları onlardan biraz farklı. Yok aslında benzer. Farklı dememin nedeni şu: Biz 1930'larda fabrikayı kapattırıp uçak yapımını bırakmışız, daha sonra da devrim otomobilinin yapımını-üretimini bırakmışız. Bunları bıraktığımız, uçak yapmaktan, kendi tankımızı, kendi uçağımızı yapmaktan vazgeçtiğimiz ve stratejisini bıraktığımız için bataryada da o açıdan geride kalmışız. Dünyayı daha geniş açıdan görmek lazımdı. Bataryanın, enerji depolama ihtiyacının, anlaşılması lazımdı. Demek ki bu vizyon bu ülkenin sisteminde yoktu. Ben uçak yapımının bırakılmasını, Devrim arabasının üretiminin bırakılmasını
iki şeye dayandırıyorum: ya onlar anlayış olarak zekâ olarak yetersiz
çıkan anlayışın, 1960'larda ki Devrim arabasını bitiren anlayışın peşinden gitmemek lazım. Hatta biz mesela Farasis'le ortak yatırım yapıp kendi ham maddemizi üretme garantisine geçtikten sonra da daha bağımsız yatırıma doğru gitmeliyiz, daha yerli olmalı. Çünkü Çin de çok güvenli bir ülke değil, ben öyle düşünüyorum. Çin de emperyalist bir ülke. Çin ne zaman ambargo uygular bize? Doğu Türkistan müslümanlarına ne yapıyor katlediyor mesela. Günün birinde biz “Doğu Türkistan'daki müslümanları nasıl öldürürsün katledersin? “ diye başkaldırdığımızda bize ne uygulayacağını bilmiyoruz.
Peki bizim bu iş ortaklığımız, Uygurların hakkını savunmamız konusunda önümüze set çekmiş olmuyor mu?
Politika olarak bilmiyorum ama her şeyin bir bedeli var.
Peki Sakarya Üniversitesinin Türkiye'de batarya alanında en geniş altyapıya sahip olduğunu ve SAÜ'deki batarya altyapısının Dünya'da sayılı olduğunu vurgulayarak “Bu noktada Dünya'da sayılı üniversitelerden biriyiz” diyorsunuz başka bir röportajınızda. Bu alanda diğer üniversitelerden farkımız nedir ve üniversite ne gibi olanaklar sağlıyor?
1997'de Türkiye'ye döndükten sonra TÜBİTAK'a proje gönderdim ve kabul aldı sonra ikinci projeyi verdim, o da kabul
da var. Çin'in mesela Afrika ve Asya'da birçok maden şirketlerini ele geçirmişler. Dolayısıyla fabrika kurduğunuz zaman ve bunlarla ortaklık yapmadığınızda, ham madde fiyatı ve arzı konusunda hiçbir garantiniz yoktur. Yani bu pili yapabilmemiz için bizim kendi ekibimiz olarak hem şirketimizde hem üniversitede çok yüksek kalitede piller yapıyoruz. Ancak bu pili satmaya kalkalım bir ay da batarız. Şimdi bir telefon burada 1200-1300 dolara satılıyor, Çin'de 10 dolara. Bizim gibi ülkeler batarya üretemiyor. Çünkü adamlar elemanını yetiştirmiş, fabrikasını kendisi kuruyor, ham maddesini kendisi madenden çıkartıp işleyerek hazır hale getiriyor. Siz bütün bunları ona yaptırmak zorundasınız. Bu açıdan bizim ülkemizde dâhil batarya yatırımı yapılmalı. Mesela Aspilsan'ın bataryası olmalıydı çünkü batarya stratejik bir olay. Şimdi bu petrolü bir ülkeden alamazsanız başka ülkeden alırsınız Afrika'dan bir yerden temin edersiniz. Fakat batarya öyle bir şey ki; bunun ham maddesi üzerinden eğer ülkenize bir ambargo uyguluyorsa, onu bulamazsınız. Bu ilerde çok büyük sıkıntı olacak. Dolayısıyla aslında maliyeti çok yüksek olmasına rağmen, Türkiye'nin alternatif noktaları göz önünde tutması lazım. Mesela biz bu açıdan şirket olarak sodyum-iyon pillerini kullanıyoruz. Performans şu anda lityumda biraz düşük fakat sodyum çok yüksek miktarda var ülkemizde. Türkiye Dünya'da 3. sodyum zengini ülkedir. İyileştirebiliyoruz faaliyetleri ve bu şekilde Türkiye batarya konusunda ileri gidebiliyor. Yoksa dışardaki bir ürüne bakıp “Ben ondan daha iyi yapacağım” diyorsan, 1930'lara dönüp oradan bir daha başlaman gerekiyor. Ne yaptılar orada? Bizim ayağımızı kestiler. 1930'da bizim ayağımızı kestiler; biz de şimdi protezli ayaklarla, Çinli atletlere karşı yarışıp eşit koşmaya çalışıyoruz.
Bu mümkün değil. Dolayısıyla biz ne yapmalıyız? Kendi çocuklarımızın ayağı protezli olmasın diye sodyumla başlamalıyız. Kendi kaynağımızla başlatmalıyız, örneğin bu magnezyum olabilir.
Devrim arabasını ve kendi bataryasını kendi üreten TOGG'u karşılaştıracak olursak, siz Türkiye'yi günümüz uluslararası teknolojisinde nasıl bir yerde konumlandırıyorsunuz?
Sizce Türkiye geç kalmış sayılır mı?
Türkiye şu anda kendi bataryasını kendisi mi yapıyor? Çok öyledir diyemem, değildir de diyemem. TOGG aracını yapıyor, buna inanıyorum. Bu çok büyük bir başarıdır. Türkiye'de TOGG gibi yeni bir aracın yapımına başlanması Devrim'e ihanet edildikten sonra bırakılmıştı, şimdi yeniden başlandı. Ne olursa olsun, başlandığı için bataryası konusunda Çinli bir firmayla anlaşılmalı. Burada Çinli firmayla ortaklaşa fabrika kuruluyor. Normal mi? Evet normal, böyle olmalı. Fakat batarya türü konusunda bizim ne kadar söz sahibi olduğumuzu bilmiyorum, yani bilinmiyor bizim tarafımızdan.
O zaman TOGG için “yerli ve
milli değil” şeklinde getirilen eleştiriler doğru mu oluyor?
Yok değil, çünkü Avrupa'nın araçları da bataryayı dışarıdan alıyor. Şimdi Alman otomobili Opel, Mercedes yani o kendi açısından Alman yerlisi oluyor da bizim TOGG niye yerli olmasın? 1930'lardaki uçağa karşı
kazanacak ki dünyada gittikçe artan hızda batarya geliştirilecek. Her firmanın elektrikli araç, otonom araç, uçan otomobil konsepti var. Mesela ilk defa bir firma şu anda dünyanın birçok yerinde kendi elektrikli uçan taksilerini yaptırıyor. Ben İstanbul Havaalanına indiğim zaman taksiye atlayıp on dakikada oradan ulaşırım eve. Artık ileride böyle profesyonel hayat bekliyor bizi. Şu anda mesela otonom araçlar çok ticari değil ama öğrenci topluluklarımız bile otonom araç yapıyor. Yani gitmek istediğin yeri söylüyorsun, araç seni oraya götürüyor. Şu an başka bir örnek verecek olursam Bayraktar bu deneyleri başardı Kızılelma ile. İleride belki savaşan robotlar olacak ve bunlar yapay zekâyla yönetilecek, insansız tanklar olacak belki de. Bunlar içinde enerji lazım ve batarya bu enerjilerin en başında gelir.
Aslında savaş artık asker ile asker arasında değil de teknoloji ile teknoloji arasına evrilmiştir diyebilir miyiz?
Öyledir, öyle de olmuştur zaten. Şu anda İsrail'in yaptığı katliama Araplar niye bir şey diyemiyor. Çünkü onlarda o teknoloji yok. Tankı fazla, uçağı fazla, füzeleri fazla israilin. Birde ülkeler tekniğiyle savaşıyor artık. Şöyle diyebiliriz Rusya ile Amerika savaşıyor. Ama Amerika savaşa fiili olarak girmiyor ki. Hatta eski teknolojisini Ukrayna'ya yolluyor ve onu kobay olarak kullanıyor. Belki de Amerika ile Rusya arasında savaş var fakat bu savaşı, bir alt teknolojisini Ukrayna'ya satarak, onu köle gibi kullanarak yapıyor bunu Amerika.
aldı. 2002 yılından bu yana da altyapı kurmaya çalıştık. Şimdi ki ismiyle Strateji ve Bütçe Başkanlığından ve diğer ulusal kaynaklardan destekler aldık. Bizim en temel farkımız şu: insan yetiştirdik. Öyle doktorantlar yetiştirdik ki, onlardan 3 tanesi yurt-dışına gitti. Almanya'da çalışanlar var. Yurtdışına staja gönderdiğimiz öğrencilerimiz orada kaldılar. Üniversitemiz Araştırma Üniversitesi olduğu için bu durum enerji depolama alanına çok büyük katkı sağladı. Şu anda da mevcut kapasitemizle kimsenin üretmediği bataryaları, talebe göre sınırlı sayıda üretiyoruz. Batarya konusunda hizmet almak isteyenlere danışmanlık yapıyoruz. Şirket olarak, üniversite olarak bataryaya yatırım yapmak isteyenlere destek veriyoruz. Sonrasında batarya konusunda bazı ham maddeleri geliştirmeye çalışıyoruz. Birçok ürünümüz var bunları piyasaya sunuyoruz. Şimdi üniversitelerle ortaklaşa projelerimiz var. Şu anda üni-versitemizde batarya konusunda çalışabileceğimiz kırktan fazla araştırmacı var. Bu Türkiye'nin hiçbir üniversitesinde yok. Aynı zamanda bilimsel altyapımızda da en fazla sayıda yayını SAÜ yaptı ve bundan iki yıl öncesine kadar TÜBİTAK Yenilikçi Endeksinde en üst sırada yer aldık hala da öyleyiz.
Yurtdışına giden bilim insanlarının Türkiye için artı bir değer üretme potansiyellerinin olduğunu düşünüyor musunuz?
Geri dönerlerse farklı bir bilgi üretme potansiyeli olabilir. Nasıl olabilir? Burada yetiştirdiğiniz eleman gidiyor mesela Almanya'da proje yapıyor. O zaman bizim öğrencimizi tanıdıkları için bize hemen ulaşıyorlar bizimle çalışmak istiyorlar. Bu da uluslararası-laşmayı artırıyor. Çek Cumhuriyeti'ne gideceğim bir süre sonra örneğin. Orayla ilişkimiz öğrencilerimizin vasıtasıyla oldu. Onların projelerinde
biz danışma kurulundayız ve danış-manlık yapacağız.
Elektrikli arabaların geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'nin bu konudaki hedefleri neler?
Türkiye şu anda gittikçe ilerliyor ama tek şarj sisteminde istenilen mesafeye henüz ulaşamadı. Şu anda Türkiye piyasasına giren bazı araçlar 1000 kilometre gidebiliyor tek şarjla. Belki 5000/6000 kilometre gidecek araçlar, bataryalar üretilecek. Çok yakın gelecekte insanlar artık elektrikli uçan otomobiller kullanabilecekler. Evlerine gidiş gelişte kara yolu değil; artık hava yolu, hava koridorları oluşacak. Bütün alanlarda buraya doğru bir gidiş var. Elektrikli araba çoğalacak, sayı çoğalınca şarj etme problemi oluşmaya başlayacak. Dolayısıyla elektrikli araçların gelişmesi evet bataryanın-şarj sistemlerinin gelişmesine bağlıdır ama var olan enerji kaynaklarının durumuna da bağlıdır. Onlarda alternatif enerji kaynakları da artacaktır dolayısıyla dünya aslında hedefini koruyor. Türkiye Paris Antlaşması'na imza atmış. Ülkeler 2030'dan sonra ürünlerinin fiyatlarını karbona göre verecek ve bir ambargo uygulanacak. 2040'lı yıllardan sonra sıfır emisyon şartını sağlayamazsanız, ürün falan üretemeyeceksiniz.
Bu durum sadece Türkiye için mi geçerli?
Bütün Dünya için böyle Amerika, Rusya, Çin... Amerika şu anda dünyayı en çok kirleten ülke ama hiç umursamıyor. Uçak almaya kalkıyoruz mesela, kimse diyor mu bunun emisyonu ne kadardır? Ama siz domates satarsınız ve siz domatesi üretirken ne kadar karbon yaydınız etrafa diye bu sorgulanır. Batarya konusunda da batarya öyle önem